Red Matter

Red Matter
Red Matter Cover

Kimler oynamalı

  • Sovyet estetiğine ilgi duyanlar
  • Hafif bulmacalı yürüme simülatörlerini sevenler
  • Bilim kurgu meraklıları

Kimler uzak durmalı

  • Uzun bir oyun isteyenler

Sovyet propagandası

Bu blogumda her fırsatta biraz bulmacalı ve kısa yürüme simülatörlerini ne kadar sevdiğimden bahsediyorum. Sanırım bu sevgimi anlatan ayrı bir blog yazısı yazmamın zamanı geldi. Böylece her yürüme simülatörü incelediğimde aynı şeyleri tekrar etme gereği duymam. En fazla link ekler geçerim. Ama gelecek planlarımın konumuz ile ilgisi yok. O nedenle hemen oyunumuza geçiyorum!

Yürüme simülatörü aşkı yerine gelin size Sovyet estetiğine karşı duygularımdan bahsedeyim. Çocukluğumdan hatırladığım 90’ların Rusya’sı estetik anlamda Sovyet Birliği’nden henüz çok fazla uzaklaşmamıştı. Evimizin duvarlarını halılar süslüyordu mesela. Gerçi şu anda bile sayıları bir elin parmağını geçmeyen birkaç büyük şehrin dışına çıktığınızda adeta bir zaman yolculuğu yapmış gibi hissedebilirsiniz. Binalar, yollar ve altyapı büyük ölçüde Sovyet’lerden kalma çünkü. Politikaya çok fazla girmek istemediğimden konuyu daha fazla uzatmayacağım.

Sovyet estetiğine olay duygularım Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra yön değiştirmiş olsalar da bir yere gitmiş değiller. Bilim kurguları da ayrıca severim zaten. O nedenle Red Matter sanat tasarımı ile kalbimden vurdu diyebilirim.

Sovyet VR’ında bile çalışır!

Sanat tasarımının yanı sıra, oyun teknik açıdan da epey başarılı. Quest 3’te görsel güncelleme gelmiş halini oynadım ama zamanında Quest 1’de de denemişliğim var kendisini. Özellikle Quest 1’de bu kadar güzel görünen bölümler tasarlamak her babayiğidin harcı değildir. En son gelen grafik güncellemesi Quest 2’ye özgü olsa da Quest 3’te bile oldukça etkileyici görünüyor. Işıklandırma ve gölgeler asla sırıtmıyor, yansımalar Unreal’ın nimetlerinden sonuna kadar faydalanıyorlar. Tabii derdiniz grafikse gidip Steam’de de alabilirsiniz.

Grafiğin yanı sıra seslendirmelere de önem veriyorsanız Red Matter sizi çok tatmin etmeyecektir. Genel olarak çok kötü olmasa da zannedersem bunu sesin işlenmiş olmasına borçluyuz. Özellikle oyunun sonunda duyduğumuz, telsiz filtresinden geçmemiş seslendirmeler kulağıma epey amatör geldi. O noktada hikayenin sonunu merak ettiğim için ortalama altı seslendirmeler zevkimi baltalamaya yetmedi neyse ki.

İlginçtir ki Sovyet ruhunu (en azından propagandada aktarılan versiyonunu) bu kadar iyi yansıtmış olmasına karşın Madrid’li ekipte Rus ya da eski Sovyet topraklarından kimse yok. Emeği geçenler listesinde sadece bir tane Slavik gibi görünen isim görebildim. Ondan da çok emin değilim açıkçası.

Bir Sovyet hikayesi

Oyunun tek ilginç tarafı ekibi ve estetiği değil tabii. Gizemli hikayesi daha ilk bölümden ilgimi çekmeyi başardı. Atlantik Birliği (bkz: NATO) ve Volgravia (bkz: Soviyetler Birliği) soğuk savaş halindedir. Biz de bilinmeyen sebeplerle terk edilmiş Volgravia uzay üssüne sızmaya çalışan bir Atlantik ajanıyız. Üssünün içine girer girmez karşımıza sabote edilmiş kapılar ve havada uçan variller çıkıyor. Oyun boyunca Atlantik Birliği’nin peşinde olduğu gizli dokümanları ararken bir yandan da ekibin başına neler geldiğini çözmeye çalışıyoruz.

İstasyonu keşfederken en çok kullanacağımız araç kişisel Volgravian tercümanı. Sol elimizdeki alet ile çevredeki yazıları taradığımızda çevirisini görebiliyoruz. Bu arada siz sormadan söyleyeyim: hayır yazılar Rusça değil. Kullandıkları alfabe görsel anlamda Kiril alfabesine benzer olsa da Rusça ile alakası yok.

Çeviri aracının yanı sıra sol elinize fener ve eşyaları tutmanıza yarayan kanca alabiliyorsunuz. Sağ eliniz ise her zaman bir kanca olarak kalıyor. Ve bu tam olarak bu noktada soru ile karışık bir eleştirim var: neden sağ elimizdeki aletleri değiştiremiyoruz?

Kancaya genel olarak sadece bulmacaları çözerken kullanıyoruz. Ortalıkta gezinip çevreyi keşfederken fenere ve çeviri aletine ihtiyacımız oluyor. Özellikle oyunun başları karanlık olduğundan sürekli fener ve çeviri aracı arasında gidip gelmemiz gerekiyor. Oysa iki elimize istediğimiz aleti alabilseydik oyunun en büyük (hatta belki de tek) problemi çözülmüş olacaktı.

Ortamı inceledikten sonra sıra bulmaca çözmeye geliyor. Red Matter’ın geliştiricisi, Vertical Robot bu konuda da benden yüksek not almayı başardı. Tuşlara doğru sıra ile basmaktan sigorta bulmaya kadar birçok farklı bulmaca ile karşılaşıyoruz oyunda. Hiç birisinin dünyanın en zor bulmacası olduğunu söyleyemeyeceğim ama laf olsun diye konmuş gibi de değillerdi. Çözmek için çevreye dikkat etmemiz, az da olsa düşünmemiz gerekiyor.

Konfor

Bir VR oyunundan bahsettiğimiz için konfora ve hareket mekaniklerine değinmek istiyorum. Varsayılan olarak iki opsiyonumuz var: jetpack ve düz yürüme. Yürüme bildiğiniz gibi; sol çubuk ile ileri geri gidiyor ve belli açılarla sağa sola dönüyoruz.

Jetpack opsiyonu ise biraz daha farklı. Sağ çubuğu ileri ittirince imleç ile varacağımız nokta gösteriliyor, bırakınca oraya doğru uçuyoruz. Eğer midesi kolay bulanan veya VR tutan insanlardansanız bu opsiyondan uzak durmanızı öneriyorum. Zira VR’a karşı dirençli olmama rağmen alışmam bir iki dakikayı buldu.

Neyse ki ulaşılabilirlik ayarlarında uçmayı kapatma seçeneği var. Onun yerine gideceğiniz yere direkt ışınlanabilir ya da hızlı bir şekilde fırlayabilirsiniz (dash kelimesini nasıl çevirebilirim bilmiyorum). Mideniz VR’da hareket etmeyi kaldıramıyorsa muhakkak ışınlamayı açın. İlerlemek için yer yer jetpack’i kullanmanız gerekiyor çünkü.

Red Matter sadece başarılı bir VR oyunu değil, aynı zamanda başarılı bir yürüme simülatörü. Bir VR cihazınız varsa ve atmosferi güzel, hikayeli oyunlardan hoşlanıyorsanız kaçırmayın derim.