GYLT
Kimler Oynamalı
- Korku ve gizlilik oyunlarını sevenler
- Silent Hill’ı özleyenler
- Keşfetmeyi sevenler
Kimler Uzak Durmalı
- Zorlayıcı bir hayatta kalma oyunu arayanlar
- Aksiyon isteyenler
- Korku oyunumda kan gövdeyi götürsün istiyorum diyenler
- Stadia’dan veya Google’dan uzak duranlar
Stadia çıkmadan reklamlarında kullanılan GYLT’ın birkaç ekran görüntüsünü gördüm. İlk olarak görsel tarzı dikkatimi çekti. Daha sonra geliştiricisinin Deadlight, Sexy Brutale ve Rime gibi başarılı oyunların arkasındaki Tequila Works olduğunu öğrendim. Oyuna dair umutlarım epey yükseldi. Sonra Stadia çıktı. Platform için gelen eleştirilerin üzerine bu oyunu tamamen unuttum. Taa ki iki hafta önce denemeye karar verinceye kadar. GYLT, Stadia Pro üyeliği ile gelen oyunlar arasında olduğundan ve hesap açan herkese iki aylık Pro üyelik verildiğinden denememek için hiçbir bahanem kalmamıştı.
Bir bakalım… Baş rolde bir çocuk var, ağır atmosfer var, yüzeysel de olsa bol bol metafor ve korku teması var… Evet, bu bağımsız bir oyun! Hemen gözlerinizi devirip üflemeyin. Geçen hafta incelemesini yazdığım Lost Words: Beyon the Page gibi, GYLT da bu klişeleri alıp oldukça güzel bir şekilde uygulamayı başarmış.
Oyuna başlamadan önce içeriği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Açar açmaz Tim Burton – Pixar arasında bir yerlerde kalan görsellerinden ve animasyonlarından çok etkilendim. Şahsen gerçekçi grafikler yerine GYLT gibi değişik bir tarza sahip grafikleri tercih ederim. Gerçekçi olan grafikler gelecekte göze kötü görünecektir, ancak gerçekçi olmaya çalışmayıp değişik bir tarzdaki grafikler her zaman estetik kalacaktır.
Görseller gibi seslendirmeleri de çok başarılı buldum. Ses sanatçılarını tebrik etmekten başka bu konuda söyleyebileceğim pek bir şey yok.
GYLT’ın beni şaşırtan bir başka tarafı da atmosferi ve mekanikleri oldu. Sanırım oyunu genel olarak hafif Silent Hill olarak tanımlamak yanlış olmaz. Gerek teması, gerek hayatta kalma ve kaynak yönetimi, gerekse bulmacaları açısından özellikle ikinci oyunu çok anımsatıyor. Tabi bu temalar Silent Hill kadar ağır değil ve o kadar derin işlenmiyor. Genel olarak zor bir oyun da değil. Kaynak yönetimi olsa da çok az dikkat ettiğiniz taktirde sıkıntı çekmeniz zor. Bu gibi nedenlerde GYLT’ı hafif Silent Hill diye tanımladım.
Hayatta kalma – korku türündeki birçok oyun gibi GYLT oyuncuyu oyun dünyasını keşfetmeye teşvik ediyor. Bunu silah veya kaynaklar ile değil, hikaye parçaları ve günlükler ile yapıyor.
Yeri gelmişken biraz hikayeden de bahsedeyim. Oyun, ana karakterimiz Sally’nin kayıp kuzenini Emily’yi aramsı ile başlıyor. Çok geçmeden teleferik ile eve döndüğünü zannederken Sally kendisini yaşadığı kasabanın terk edilmiş ve değişime uğramış bir kopyasında buluyor. Tecrübeli oyuncular bulduğu günlüklerden bu kasabanın birinin kabusları ve korkuları ile şekil aldığını hemen fark edecektir. Oyunun Silent Hill’ı ne kadar andırdığından bahsetmiş miydim? İlerledikçe hem Emily’nin hem de kasabanın hikayesini bulduğunuz günlüklerden öğreniyorsunuz. Çok orijinal olmasa da ilgimi ve merakımı çekmeyi sonuna kadar başardı.
Oyunda oldukça orijinal bulduğum ve çok sevdiğim şey canavar tasarımları oldu. Biraz dikkatli bakınca her birisinin Emiliy’nin bir korkusunu yansıttığını görebiliyoruz ve birçoğu ürkütücü olmayı başarıyor.
Canavarların yanı sıra çevre tasarımlarına da çok özenilmiş. Bölümler birbirinden farklı görünse de dünya içinde hepsi ve tutarlı. Birçok defa kendimi durup etrafı incelerken buldum.
Bölümler görsel olarak ne kadar güzel olsa da teknik olarak hoşuma gitmeyen birkaç tarafı oldu. En büyük şikayetim Sally’nin omuzlarının yüksekliğindeki yerlerden çıkamaması. Böyle tutarsızlıklar bir oyun oynadığımı sık sık hatırlattı bana. Sally’nin astımı olması sebebi ile beş saniyeden fazla koşamaması gibi ayrıntıların düşünülmüş olması bölüm tasarımlarındaki problemleri iyice göze sokuyor.
Gelelim oyunun ikinci ve en büyük problemine: GYLT sadece Stadia’ya çıkmış bir oyun. Lost Words incelemesinde bahsettiğim sorunların yanı sıra bu oyunda bir başka sorun beni çok rahatsız etti. Ekranda gördüğüm şey video olunca özellikle karanlık kısımlarda sıkıştırmadan kaynaklanan problemler çok göze batmaya başlıyor. Karanlık bir oyun oynarken sanki monitörün üstüne kirli naylon bir poşet geçirmişim gibi hissettim. Google sadece Stadia’ya özgü olması için çok yanlış oyun seçmiş gerçekten. Grafik veya teknik açıdan ortalama altı bir bilgisayarı zorlamayacak bir oyunu, video haline sokup görece düşük kalitede oynatmak platformun birçok eksiğini göze sokmaktan başka bir işe yaramamış.
İncelemede yazdıklarım hoşunuza gitti ise ve GYLT ileride bir gün PC veya konsollara çıkarsa sakın kaçırmayın derim. Gayet güzel 5-6 saat geçirip Silent Hill özlemini giderebilirsiniz. Ama iyi bir internetiniz yoksa beklentileri çok yüksek tutmamakta fayda var. Öte yandan eğer üyeliğiniz yoksa hemen bir Stadia üyeliği açıp GYLT’ı bedavaya deneyebilirsiniz.
Filed under: Oyuncunun Notları - @ July 4, 2020 10:46 am
Tags: İnceleme, Oyun Inceleme, İndie, Bağımsız, GYLT, Stadia