Shadow of the Tomb Raider
Kimler Oynamalı
- Tomb Raider 2013’ü ve Rise of the Tomb Raider’ı oynayıp sevenler
- Metroidvania sevenler
- Keşfetmeyi ve bulmaca çözmeyi sevenler
Kimler Uzak Durmalı
- Çatışma ve bol aksiyon isteyenler
- Çizgisel oyun isteyenler
Tomb Raider serisinden her zaman haberim olsa da PS1 döneminde pek haşır neşir olmadım kendisi ile. Biraz Chronicles oynamışlığım var, ancak yaşımın getirdiği beceriksizlik ile çok fazla ilerleyememiştim. 2002 yılındaki başarısız girişimimi saymazsak seri ile lisedeyken tanıştım. İlk oyununu PS1 emulatörü ile oynamış ama pek de etkilenmemiştim. Daha sonra, 2010 yılında Lara Croft and the Guardian of Light isimli bir yan oyun nedense çok ilgimi çekmişti. Çok pahalı değildi ve ön sipariş verildiği taktirde yanında Tomb Raider: Legend veriliyordu. İşte tam olarak bu ikili paket seriye bağlanmama neden oldu.
Yine 2010 yılında Crystal Dynamics, Tomb Raider serisini baştan yapacağını duyurdu. 2013 yılında çıkan, Tomb Raider isimli oyun gerçekten de çok başarılı olmuştu. Şahsen ben de hem daha gerçekçi Lara’yı hem de yeni oyun mekanikleri çok beğenmiştim. Artık Tomb Raider deyince aklıma ilk olarak bu yeni seri geliyor.
Uzunca bir girişten sonra gelelim yazının konusu olan Shadow of the Tomb Raider’a. 2013 yılında çıkan oyun bir üçleme olarak düşünülmüş, ve Shadow of the Tomb Raider da bu üçlemenin en son oyunu. Kendisi ile yaklaşık olarak 30-35 saat geçirdikten sonra serideki en sevdiğim oyun olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Eğer yeni üçlemenin önceki iki oyunundan birisini oynadıysanız aşağı yukarı ne beklemeniz gerektiğini biliyorsunuzdur. Oyun yarı açık bir dünyada geçiyor ve bol bol metroidvania mekanikleri kullanılmış. Oyunun en başında belli bir aleti almadan giremediğiniz birçok bölge mevcut. Hikaye ilerledikçe yavaş yavaş bu alet edevatlar elinize geçiyor ve haritayı daha rahat keşfedebilmeye başlıyorsunuz. Oyunlardaki her köşeyi keşfetmeyi seven birisi olarak bu mekanikleri çok seviyorum. Artı olarak keşifler esnasında bol bol tarihi eser ve günlükler buluyoruz. Lara hepsini okuyor, yorum yapıyor ve bilgi veriyor. Tabi ki bu bilgilerin hepsini bir anda öğrenmemiz mümkün değil, ama Maya’ların onlarca tanrılarının arasında kakao tanrısı ve intihar tanrısı olduğunu unutacağımı düşünmüyorum.
Çatışma, tırmanma ve bulmaca çözme mekanikleri eski oyundakilere çok benzer. Çalışan şeyleri kurcalamayalım diyerek birçoğunu rahat bırakmış geliştiriciler. Onun yerine bol bol yan görev ve keşfedilecek mekan eklenmiş. Bir tek çatışma bu sefer biraz daha gizlilik odaklı olmuş. Lara kendisini çamura bulayıp otların arasına saklanabiliyor ve sessiz bir şekilde düşmanlarını tek tek avlayabiliyor. Başarılı bir şekilde planlayıp 5-10 düşmanı çaktırmadan avlamak gerçekten çok tatmin edici oluyor.
O kadar çatışma dedim ama önceki oyunlara göre çatışma miktarı çok azalmış. Sonlara doğru çatışmalar biraz artıyor ama oyun kesinlikle keşif ve bulmacalar üzerine yoğunlaşmış. Ve bu benim için çok büyük bir artı. Tomb Rider oyunlarında bir şeyler keşfedip bulmaca çözmekten çok daha fazla zevk alıyorum.
“Yok ben bulmaca ile uğraşmak istemiyorum” ya da “Zıplayıp tırmanma bana çok zor geliyor” veya “Çatışma ile kim uğraşacak şimdi” diyorsanız bu üçünün zorluğunu ayrı ayrı ayarlamanız mümkün. Bunun gibi oyunlarda bulmaca çözerken karakterin ikide bir ipucu vermesi, “Bence bunu çekmeliyim. Bunu çekeyim ben en iyisi. Bunun mu çeksem?” gibi cümleleri tekrar etmesi beni çok rahatsız ediyor. Neyse ki Shadow of the Tomb Raider’da bunu da zorluk ayarlarından kapatmanız mümkün.
Tabi bu bahsettiğim mekanikler teknik olarak çok eğlenceli olsa da hikayeden biraz kopuk olabiliyor. Yirmili yaşlarında, ufak tefek bir hanım kızımızın Batman edası ile onlarca paralı askeri alt ettiğini görmek pek inandırıcı olmuyor. Benzer şekilde sağda solda bulduğu günlüklerin ve tarihi eserlerin yüzlerce yaşında olduğunu iddia ediyor Lara.
Ancak benim en çok dikkatimi çeken mevzu dil oldu. Opsiyonlarda yerlilerin kendi dillerinde konuşmasını sağlayan bir seçenek var. Amacı oyunun atmosferini biraz daha inandırıcı hale getirebilmek. Ancak modern uygarlık ile hiçbir bağlantısı olmamış bir köye gidip yerlilerin ana dilleri gibi İngilizce anladıklarını gördükten sonra atmosfer falan kalmıyor ortalıkta. Bu durum ufak bir not ile açıklanmaya çalışmış ancak pek inandırıcı olmamış. Üstelik bu durum Lara’nın aynı şekilde yerlilerin dilini bilmesini açıklamıyor. Yerlilerden önemli karakterler de hiçbir zaman kendi dillerinde konuşmuyor. İngilizce için evrensel dil diyoruz ama şahsen o kadar da evrensel olduğunu düşünmüyorum.
Bu problemleri “Nysse, oyun işte…” diye geçiştirmek mümkün tabi. Hatta genel olarak oyunlar göze alındığında çok alışılagelmiş şeyler. Ancak oyunlar bu kadar gerçekçi görünmeye başladığı zaman gittikçe daha çok göze batmaya başlıyorlar.
Gelelim “Nyssse” diyerek geçiştiremeyeceğimiz sıkıntılara. 30 – 35 saatlik oyun süresi boyunca oyunu bozacak bir hata ile karşılaşmadım. Fakat bir iki görsel problem gözüme çarptı.
En büyük sorun arada bir sinematikler esnasında geç gelmeye başlayan ses oldu. Sorun “Restart from the last checkpoint” diyerek çözülebiliyor ama yine de sinir bozucu.
Ana karakterlerin seslendirmeleri ve yüz animasyonları gayet yeterli, fakat yan karakterler için geliştiricilerin hiç vakitleri kalmamış belli ki.
Son olarak grafiklerden bahsetmek istiyorum. Tomb Raider serisinde ilk defa Ray Tracing teknolojisi kullanılmış. Bütün ayarlarını tek tek denedim, ancak arada kayda değer bir fark göremedim. Yine de ray tracing’i “Medium” seviyesine alıp oynadım.
Ray tracing dışında, her şey güzel gibi görünse de sanki renk paletinde bir problem var. Belki benim monitörümden kaynaklanan bir problem, ama oynarken her şey birbirine girmiş gibi hissettim sürekli.
Özetle serinin önceki iki oyunu oynamış ve sevmişseniz bunu da seveceksiniz. Keyif ile 30-35 saatinizi harcayacaksınız. Yok eğer size göre değildi ise burada da hoşunuza gidecek bir şey bulamayacaksınız.
Filed under: Oyuncunun Notları - @ June 20, 2020 11:24 am
Tags: Oyun, İnceleme, Shadow of the Tomb Raider, Tomb Raider, Lara Croft, TR, Oyun Inceleme