Sherlock Holmes: Chapter One
Kimler oynamalı
- Seri güzel ama daha büyük bir dünyası olsaymış diyenler
- Sherlock’un gençliğini ve ilk davalaını merak edenler
- Etik seçimler yapmayı sevenler
Kimler uzak durmalı
- Açık dünyaları çekemeyenler
- Ben bulmaca istiyorum, Holmes ailesinin dramaları beni ilgilendirmiyor diyenler
Asıl incelemeye geçmeden önce ömrümde bu derece yanıltıcı bir isme denk gelmediğimi belirtmek istiyorum. Chapter One alt başlıklı bir iş gördüğünde doğal olarak bunun Chapter Two’su ne zaman gelecek diye sorarsın. Ama yok! Gelmeyecek! Neden? Çünkü sevgili Frogwares bu ismi “Origins” anlamında kullanmış. Sherlock’un detektiflik hayatının başlangıcını anlatmak istemişler çünkü. Kabul ediyorum, origins oldukça klişe bir isim. Ama en azından dürüst. Ne olduğu belli. Kendi başına her şeyi anlatıyor. Kimsenin obsesif kompulsif semptomlarını tetiklemiyor!
Oyy… Neyse… İçimi döktüğüme göre Sherlock Holmes: Origi Chapter One incelemesine geçebiliriz.
Geta gibin
21 yaşındaki gencecik Sherlock Holmes abisi Mycroft’un itirazlarına rağmen annelerinin ölümünü araştırmak ister. Bunun için arkadaşı Jon ile beraber çocukluğunun geçtiği Cordona adasına geri döner. Hayır, yanlış yazmadım. Arkadaşı dediğim kişi John Watson değil, Jon. Sadece Jon. Arkadaşı derken de yanına yıldız koymak lazım. Çünkü Jon Sherlock’un hayalinin bir ürünü.
Hayali arkadaşımız ile Cordona adasına adımımızı attığımız anda bir hırsızlık olayı ile karşılaşıyoruz. Tahmin edebileceğiniz üzere eğitim bölümü görevi gören bu davayı kısa bir sürede çözüyoruz. Ve The Awakened‘dan beri serideki en büyük değişikiklik tam olarak bu noktada karşımıza çıkıyor: açık dünya.
Şahsen bu değişikliği sevip sevmediğime karar veremiyorum bir türlü. Bir yandan bir Akdeniz kültürleri kazanı olan Cordona’yı keşfetmek zevkli. Havası ve mimarisi ile bir tatil kasabasında olduğunuzu hissediyorsunuz. Jon’un ve Sherlock’un gevşek tavırları da bunu destekliyor. Çevrelerinde sürekli cinayetler işlenmiyor ve hırsızlıklar olmuyormuşçasına rahatlar. Nostalji dolu konuşmaları yer yer beni bile çocukluğuma götürdü. Bunda çocukluğumun Kuşadası’nın otellerinde geçmiş olmasının etkisi büyük tabii. Ayrıca bir yere giderken Türkçe replikler duymak hoşuma gitti.
Öte yandan açık dünyalara sahip oyunların en büyük problemi Chapter One’da da karşımıza çıkıyor: A noktasından B noktasına gitme durumu. GTA gibi bazı seriler bu problemi eğlenecli radyolarla ve karakterler arasındaki diyaloglarla kısmen çözüyor. Fakat burada ne radyo ne de sürekli konuşan karakterler var.
Neyse ki Cordona çok büyük değil, bir ucundan diğer ucuna beş dakikada gitmek mümkün ve birçok hızlı seyehat noktası var. Ama benim gibi oyunun bütün içeriğini görmek, bütün davalarını çözmek istiyorsanız özellikle ilk yarısında en çok tercih edeceğiniz seyehat yöntemi tabanvay olacaktır.
Birader sen kimlerdensin?
Az önce Cordona’nın bir kültür kazanı olduğundan bahsettim. Bu kazan sadece kozmetik değil, oyun içinde işlevsel bir mekaniği de var. Gerek sokaktaki insanlar gerekse önemli bazı karakterler giyimimize ve tipimize dikkat ediyor. Zengin bir aristokrat dilenci kılıklı birisi ile konuşmak istemiyor mesela. Bu durumlarda alışverişe çıkıp kendimize yeni ciciler almamız bekleniyor.
Özünde kötü bir mekanik olmasa da her defasında ceketi, şapkayı, sakalı ve makyajı değiştirmek can sıkıyor. Belli kıyafetlerden kombinler yapıp kaydedebilseydik şahane olurdu doğrusu.
Bana buralarda Gang Banger derler!
Açık dünyadan sonra gerekliliği tartişılabilecek bir başka yenilik de çatışma mekanikleri. Hayalinizde bir Max Payne ya da Gears of War canlanmasın tabii. O kadar derin veya gelişmiş bir şey yok. Arada bir çetelerin mekanına girip üzerimize dalga dalga gelen düşmanları vuruyoruz. Ya da bayıltıp tutukluyoruz. Oyun çok net bir şekilde kimseyi öldürmenizi istemiyor. Olur da birisini yanlışlıkla vurursanız Jon hemen laf yetiştirmeye, eleştirmeye başlıyor.
Haydutları tutuklamak için varsa üzerilerindeki zırhları vurmanız, sonra vücudunun bir noktasındaki patlayıcı maddeyi vurarak sersemletmeniz, en son da yanına gidip kısa bir refleks oyununuda başarılı olmanız lazım. Bu arada üstümüze bıçak ile koşan adamın vücudunda neden patlayıcı madde var konusunu da sorgulamamanız lazım tabii.
Toplamda 3-4 farklı düşman tipi ile karşılaştığınızdan yaratıcı taktiklerden söz etmek mümkün değil. Dolayısıyla çatışmalar kısa bir süre sonra tekdüze bir hal alıyor. Neyse ki can sıkacak kadar çok koymamışlar. Arada bir değişiklik olsun diye araya giriyorlar sadece. Ama bana sorarsanız çok da gerekli değillerdi. Sherlock Holmes oyunlarını aksiyon için değil, bulmacalar için oynuyoruz neticede.
İmkansızı elediğinde, elinde gerçekler kalır
Genel hatları ile baktığımız zaman bulmacalar çok fazla değişmemiş. Suç mahallini inceliyor, sanıkları sorguluyor ve kimin yalan söylediğini anlamaya çalışıyoruz. Önceki oyunlarda benzerini gördüğümüz canlandırma mekaniği biraz evrim geçirerek geri dönmüş. Üstelik şimdi çok daha önemli bir yere sahip. Kanıtları iceledikten sonra Sherlock meditasyon yapmaya ve olanları hayalinde canlandırmaya çalışıyor. Biz de çevredeki kilit noktalara gidip önümüze gelen seçeneklerden doğru olanları seçmeye çalışıyoruz.
Kulağa basit gibi gelse de deneme yanılma yolu ile çözmek çok fazla vakit alyor. O yüzden kanıtları iyice inceleyip yazıları dikkatlice okumak gerekiyor.
Gerçeğin her türlüsü, şüpheden daha iyidir
Davalar önceki oyunlara benzer bir şekilde sonuçlanıyor. Yeterince delil topladığınız zaman çoğunulukla birisini suçluyorsunuz. Yine önceki oyunlarda olduğu gibi oyun doğru seçim yapıp yapmadığınızı söylemiyor. Hatta bir adım ileri giderek bize kararlarımızı etik açıdan sorgulatıyor. Köle gibi yaşayan bir grup insanın refaha kavuşabilmesi adına tecavüzü görmezden gelebilir miyiz? Yoksa kurbanın rahat bir hayat sürmesini mi sağlamalıyız? Yoksa önceliğimiz gerçekleri ortaya çıkarmak mı? Bunun gibi birçok seçenek sizleri bekliyor.
Sherlock Holmes: Chapter One özellikle açık dünyası ve çatışma mekanikleri ile kendisini abilerinden ayırmayı başarıyor. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi karar vermedim doğrusu. Ama Frogwares’ın eski oyunlarının klonlarını çıkarmak yerine sürekli yeni bir şeyler deniyor olması beni gerçekten mutlu ediyor.
Chapter One serinin en iyi oyunu olmasa da kesinlikle en ilginci olmaya aday. Yazının başında da anlattığım gibi Sherlock’un ilk macerası olduğundan gönül rahatlığı ile buradan başlayabilirsiniz. Zaten The Awakened’ın yeniden yapımı da Chapter One’ın direkt devamı (ama ismi Chapter Two değil 🙁 ). Açık dünya serinin fanlarının canlarını biraz sıkabilir ama onun haricinde başarılı bir oyun olduğunu söylemek mümkün. Bulmaca severlerin denemesini öneririm.
Filed under: Oyuncunun Notları - @ August 4, 2023 10:15 pm
Tags: İnceleme, Sherlock Holmes, Macera-Bulmaca