Half-Life
Kimler oynamalı
- Bilim kurgu ve komplo teorilerini sevenler
- Oyunlarda anlatı konusuna ilgi duyanlar
- Devrimsel oyunları deneyimlemek isteyenler
Kimler uzak durmalı
- Sabırsız olanlar
- Birinci şahıs oyunlarında paltformlu zıplamalı bölümleri çekemeyenler
Resident Evil oyunlarını incelerken birkaç yazıda serinin oyun dünyasında başlattığı trendlerden, getirdiği yeniliklerden ve yaptığı devrimlerden bahsetmiştim. Şimdi sıra geldi Half-Life’a. Capcom’un aksine, Valve oyun dünyasında devrim yapmak için 30 tane oyun çıkarmadı. Çıkardığı az ama öz oyun ile her seferinde ya bir devrim yaptı ya da standartları bir basamak yukarı taşıdı.
Half-Life, devrimlerinin en büyüğünü ilk oyunu ile yaptı. Anlatma, göster felsefesi ile yola çıkarak oyunların anlatı ve sunum konusunda neler yapabileceğini gösterdi. Oyun boyunca bir kere bile kontrolü oyuncunun elinden almadan derin bir hikaye anlatıp inandırıcı bir dünya oluşturmayı başardı Valve. O meşhur Black Mesa treni sahnesinden başlayarak oyunun son sinematiğine kadar karakteri kontrol edebiliyorsunuz. Belki bugünlerde kulağa olağan ve sıradan bir özellik gibi geliyor olabilir, fakat 98 yılına kadar birinci şahıs nişancı oyunlarnda karşımıza çıkmamış bir şeydi bu. Tabii Quake ve Doom gibi oyunlar vardı. Fakat onların ne dünyası çok derindi ne de anlamlı hikayeleri vardı. Üstelik üç-beş satırlık hikayelerini de bölüm aralarındaki yazılarla anlatıyorlardı.
Bu anlatının tek bileşeni karşılaştığımız ve bizimle konuşan karakterler değildi. Özellikle dönemi için çevre tasarımı anlatıda epey önemli bir rol oynuyordu. Az önce de bahsini ettiğim tren sahnesinden itibaren gerçek olabilecek bir yer hissini veriyor Black Mesa. Zaten küçükken oynadığımızda “Aslında orası 51. Bölge! Yaaa!” diye gaza getiriyorduk birbirimizi. Tabii özellikle günümüzde durup düşününce ne kadar saçma bir yer olduğunu fark etmek zor değil. Fakat 98 yılında gerçekçi mekanlar için standartlarımız oldukça düşüktü. Mekanların kesintisiz bir şekilde birbirine bağlanıyor olması dev bir yer altı tesisi hissini vermesi için fazlası ile yeterliydi. Bugün bile oynarken üzerinde fazla kafa yormazsak batacak ya da rahatsız edecek bir tarafı yok.
Ama modern göz ile baktığımızda rahatsız edebilecek bir şey var ki o da oyunun yavaşlığı. İkonik tren sahnesini bir kenara bırakırsak bile, ilk birkaç saat boyunca büyük bir çatışma ile karşılaşmıyoruz. O arada platformlar, bulmacalar derken hızlı aksiyon peşinde olmayan oyuncuları tatmin edecek içerik yok değil tabii. Lakin uzun uzun koridorlar, ciddi bir tehlike arz etmeyen küçük ve orta boy uzaylılar derken genç oyuncuların sıkılabileceğini tahmin edebiliyorum. Bu konuda gençleri suçlamıyorum tabii, oyun edüstrisi olarak son 25 yılda bu konuda birazcık yol katettik! Standartlarımız ve bekletilerimiz yükseldi.
Fakat olur da askerlerin geldiği bölüme kadar sabrederseniz oyun açılıyor ve ondan sonra bolca aksiyon sahnesi ile karşılaşıyorsunuz. Hatta o adı çıkmış Xen bölümleri biraz fazla aksiyonlu. Bitmeyen düşmanlar ve saçma zorluk seviyeleri yüzünden sinir harbi geçirtebilecek cinsten bir aksiyondan bahsediyorum. Bu noktada kendinizi hiç kasmamanızı ve bolca hile kullanmanızı tavsiye ediyorum. Sorun sizde değil, oyun tasarımında çünkü. Olmaz olsun böyle tasarım! Oynarken Xen-ofobik oldum çıktım (haha! Espiri yaptım!).
Neyse ki bunlar oyunun son bölümleri, dişinizi sıkarsanız bir iki saatte bitiyorlar. Ve son canavarı öldürdükten sonra duyacağınız diyalog ile oyun gönlünüzü almayı başarıyor.
Orijinal Half-Life’tan bahsederken yapay zekayı unutmamak lazım tabii. Bu anlamda yine dönemin oyunları ile bir karşılaştırma bekliyorsanız sizi şaşırtacağım! Günümüz oyunları için bile oldukça başarılı bir yapay zekası var Half-Life’ın. Düşmanlar dümdüz karşınızda durup ölene kadar ateş etmiyor. Tehlikede olduğunu düşündüğü zaman kaçmaya, kendisini güvene almaya çalışıyor. F.E.A.R. ve Unreal gibi bir iki istisna oyunu saymazsak sornasında çıkan oyunlarda böyle şeyler görmedik hiç. İşin üzücü olan tarafı ise bunların tek suçlusu bizleriz. Oyuncular olarak görsellere verdiğimiz önemin beşte birini yapay zekaya vermiş olsaydık bugün oyunlardaki yapay zeka çok farklı bir noktada olabilirdi.
Son olarak birinci şahıs nişancı oyunlarının en önemli bileşenine değinmek istiyorum: Silahlar.
Elimize aldığımız ilk silah serinin ikonu haline gelmiş levye. Head Crab’leri ve kutuları saymazsak oldukça zayıf bir silah bu. Modern oyunlardaki gibi düşmanın dibine gelip “quick kill” ile tek atamıyoruz çünkü. Neyse ki görece hızlı bir şekilde elimize bir tabanca geçiyor ve levye ile acı çekmek zorunda kalmıyoruz. Oyunun üçte ikisi taramalı, pompalı gibi standart silahlarla geçse de hepsinin ikinci bir ateş modu bulunuyor. Tabancanın hızlı atış modu, pompalı tüfeğin çift mermi sıkma modu, taramalının çarptığı anda patlayan bombası var mesela.
Oyunu yarıladıktan sonra dürbünlü tatar yayı, lazer gibi bir şey atan ve duvarların arkasını vurabilen Gauss Gun, Hayalet Avcıları misali elektrik hüzmesi çıkaran Gluon Gun, kendi hedefini bulan sinekleri üreten organik bir silah, ortalıkta zıplayıp her şeye saldıran böcekler gibi oldukça eğlenceli silahlara denk geliyoruz. Zaten bana çoklu oyuncu modlarının başarısının arkasında, bölüm tasarımlarının yanı sıra, bu değişik silahlar var.
Bu kadar şey yazdım ve daha çoklu oyuncu moduna değinmedim bile. Sadece Crossfire bölümü bile kendi yazısını hakediyor aslında. Counter Strike’ın doğuşunu saymıyorum bile. Ama Crossfire gibi istisnalar haricinde çok oyunculu modlara ilgi duymadığım için o konuyu şimdilik görmezden geleceğim.
Bana sorarsanız oyun dünyasının tarihine ilgi duyun ya da duymayın, eski oyunları sevin ya da sevmeyin Half-Life oynamanız gereken bir yapım. Zaten güncel makinalarda sorunsuz bir şekilde çalışıyor kendisi. Başlarında biraz dişinizi sıkar ve son bölümlerde hile açmayı kendinize yedirirseniz kalan bölümleri zevkle oynayacağınıza eminim. Sık sık çok büyük indirimlere giren bu seriyi ve özellikle ilk oyunu kaçırmayın, ilk fırsatta oynayın derim. Yok oynamam ben bana ne diyenleriniz için de şurada hazır oynanmışı var:
Filed under: Oyuncunun Notları - @ December 9, 2023 2:29 pm