Portal
Kimler oynamalı
- Herkes!
Kimler uzak durmalı
- Hiç kimse!?
Half-Life incemememde Valve’ın FPS janrasında bir devrim yaptığından bahsetmiştim. “Anlatma, göster” ilkesi ile yola çıkarak, kontolü oyuncunun elinden almadan güzel bir hikayeyi oyunculara anlatmayı başarmışlardı. Kaçınılmaz olarak arkasından bir sürü taklidi çıktı. Ama bu taklitlerin sayısı Portal’ınkilerle karşılaştırınca kulağa oldukça komik bir rakam gibi geliyor.
Bunun bir sebebi 98 yılında son kullanıcıya yönelik bir oyun motorunun ve dolayısıyla bağımsız oyun sektörünün olmamsı. İkinci önemli sebebi ise ortaya konulan işin basitliği. En azından ilk bakışta basitmiş gibi görünmesi.
Half-Life’ın çılgın yapay zekasını, dost karakterlerini, animasyonlarını, sürekli değişen ortamlarını ve 10-15 saatlik içeriğini Portal’ın minimalist görselleri ve bir iki mekaniği ile karşılaştırınca iş yükünün farkı ortaya çıkıyor. Peki formul bu kadar basitse, herkesin benzerini yapmaya çalışmasına karşın neden başarısına kimse yaklaşamadı? Piyasanın bu kadar kalabalık olmadığı dönemde birinci şahıs bulmaca oyunu yapmaya çalışmış ve Portal’dan bolca örnek almış birisi olarak bunu üç temel sebebe bağlıyorum.
Birincisi sunum ve yazım kalitesi. Bu konuda Valve’ın eline su dökebilecek firma sayısı bir elin parmağını geçmez herhalde (biz o elin parmaklarından birisi değiliz mesela). Dünyasının her pikselikden fışkıran kara mizah, ana kötüsü GlaDOS’un kişiliği derken başından sonuna kadar sırıtarak oynuyorsunuz oyunu. Oynadığım ilk andan beri pasif agresif taretlerin “I don’t hate you…” repliği ağzımdan düşmüyor mesela. Kek konusuna ise hiç girmeyeyim. Oyun çıktığı anda “Cake is a lie” cümlesi bir ikon haline geldi.
İkinci sebep mekaniğin basitliği. Portal dediğiniz zaman herkesin aklında aşağı yukarı aynı şey canlanır. Olayın nasıl çalıştığını herkes biliyor. Bir delikten girip öbürküsünden çıkıyorsun. Bu kadar. Öte yandan bu derece basit bir konseptten bu kadar çok bulmaca çıkarmış olmaları takdire şayan. Bunlar çok basit bulmacalar de değiller üstelik. Çözmek için saatlerinizi harcamıyorsunuz ama beyninizi kapatarak oynamanız da mümkün değil. Zorluk seviyesi tam ayarında olmuş anlayacağınız.
Son, belki de en önemli sebep yazının başında sözünü ettiğim “anlatma, göster” ilkesi. Oynarken fark etmemiş olabilirsiniz (oynamadıysanız bunu okumadan da fark etmeyecektiniz muhtemelen) ama oyunun %70’i eğitim bölümlerinden oluşuyor. Hani şu bitse de gitsek dediğimi, amacını çok net belli eden, genelde ölemediğimiz sıkıcı bölümler var ya, hah işte Portal’ın büyük bir kısmı bunlardan oluşuyor. Fakat Valve yeni mekanikleri o kadar güzel tanıtmış, bulmacanın çözümleri için ipuçlarını o kadar güzel ortama serpiştirmiş ki asla bunun farkına varmıyorsunuz. Bölümleri çözdükçe kendinizi çok zeki hissediyorsunuz. Ne mekanikleri ne de bulmaca çözümlerini bize anlatmıyor, açık açık söylemiyor. Sadece çaktırmadan, ucundan gösteriyor.
Zekice tasarlanmış bulmacaları ve bölümleri, eğlenceli karakterleri, ortalığa dikkat edince derinleşen dünyası derken derken oyunu bitirince tadı damağınızda kalıyor resmen. Zaten nasıl kalmasın, ilk oynayışınızda birkaç saatte bitirebiliyorsunuz oyunu. Ayrıca Half-Life evreninin de bir parçası kendisi. Oyunda ismini bolca duyduğumuz Aperture Science, Black Mesa’nın rakibi. Sadece bu yüzden bile oynamaya değer bir oyun Portal. Eğer birinci şahıs bulmaca oyunlarına karşı özel bir gareziniz yoksa Portal’ı kesinlikle oynamalısınız. Gareziniz varsa bile bir şans verin. Kim bilir, belki bu bu oyun sayesinde önyargılarınız kırılacaktır.
Filed under: Oyuncunun Notları - @ February 29, 2024 9:21 pm
Tags: Portal, Birinci Şahıs Bulmaca