Resident Evil 5 Gold Edition
Kimler oynamalı
- Resident Evil 4 güzel ama iki kişilik olsa dadından yenmez diyenler
- Co-op aksiyon oyunlarını sevenler
Kimler uzak durmalı
- Korku oyunu isteyenler
- Eski Resident Evil tadını arayanlar
Resident Evil 5’in işi oldukça zordu. Oyun dünyasında devrim yaratmış bir eserin devamı olmak kolay değil. Dördüncü (tekink olarak on üçüncü ama neyse) oyundan sonra oyuncuların beklentileri epey yüksekti. Yayınlanan her video ve ekran görüntüsü heyecan vericiydi. Tabii tahmin edebileceğiniz gibi aşırı heyecan ve beklenti yaratan her oyun gibi Resident Evil 5 de bekleneni veremedi. Peki ne oldu, neler ters gitti ve oyun gerçekten kötü mü? Haydi bakalım.
Oyuna başlar başlamaz fark edeceğimiz ilk büyük değişiklik çevrim içi seçenekleri. Evet ana serinin ilk co-op oyunu buydu (Outbreak’ler ve Umbrella Chronicles yan oyunlar). Çıktığı dönemi düşünürsek çok da şaşırtıcı bir gelişme değil aslında. Belli ki Gears of War’un başlattığı co-op aksiyon oyunu furyasından faydalanmak istemiş Capcom. Dördüncü oyun ile beraber korku janrasından uzaklaşmaya başlayan seri co-op’un da eklenmesiyle tamamen aksiyona döndü.
Arkadaşınız ile sırt sırta verip dört bir yandan dalga dalga gelen canavarların kafalarına kafalarına sıkmak epey eğlenceli neyse ki. Resident Evil 5’in bir korku oyunundan ziyade korku temalı bir aksiyon oyunu olduğunu ne kadar çabuk kabullenebilirseniz o kadar çabuk zevk almaya başlayacaksınız.
Peki ya asosyalsek? Ya bütün arkadaşlarımızın eğlence anlayışı akşamları evde oturmaktan ziyade barlarda götü başı dağıtmaksa? Bu durumda her şeyden önce arkadaş çevrenizi değiştirmenizi öneririm. Zaten her yer korona, ne barı! Cık cık cık… Diyelim ki makul olanı yaptınız; eski arkadaş grubundaki insanları tek tek arayıp sülalelerine küfretme suretiyle dünyadaki bütün problemlerden sorumlu olduklarını saygılı bir şekilde ilettiniz. Ancak henüz sizin kadar üstün etik değerlere sahip, asosyal birisini bulamadınız. O halde Resident Evil 5’ten uzak durmanızı öneririm. Tek başına çekilecek dert değil.
Mermi genelde bol dedim ama ortağınızın yapay zekası sağolsun bu durumu dengeliyor. Gerekli gereksiz hareket eden her şeye sıka sıka ilerliyor. Ayağınız taşa takılsa gelip ilk yardım spreyini dayıyor ağzımıza. Kaynak tüketimi haricinde işini oldukça iyi yapıyor. Bulmacalarda yardım ediyor ve çoğu zaman yardım isteyince hemen yanınıza koşuyor. Aslında kendisinin ayrı sonsuz cephanesi olsa ve sağlığımız hakkında bu derece endişelenmese ortada herhangi bir problem kalmayacak. Ki ileriki oyunlarda geliştiriciler de aynı sonuca varmış ve tam olarak bunu yapmış.
Peki diyelim ki kabuğumuzdan çıkmaya, insanlarla tanışmaya karar verdiniz ve o ayarı değiştirdiniz: “Co-op mode: Online, anyone can join” dediniz. Kendinizi ortamların aranan insanı olmaya, ağzınızdan her çıkana gülünmesine ve size hayranlıkla bakılmasına hazırladınız. Tam olarak bu noktada oyun size “hoop, orada dur!” diyecektir. Zira üstün karizmanızı gören diğer oyuncuların kendilerini değersiz hissetmesini istememiş geliştiriciler. Bu nedenle sesli iletişimi oyuna eklememiş. Tabii bunu “oyunun atmosferini bozmak istemiyoruz” diye açıklamışlar. “Sizin karizmanız Chris’i, Wesker’ı gölgede bırakır, ondan istemiyoruz…” diyememişler tabii.
Neyse ki günümüzde sesli iletişim kurabileceğiniz birçok araç var. Oynayacak birisini bulduktan sonra çözersiniz elbette bunu. Siz istedikten sonra batı sizi durduramaz! Yani Japonya teknik olarak doğuda kalıyor tabii. Ama zaten bütün dünya Türkiye’ye karşı olduğu için pek bir önemi yok bunun. Ha doğu ha batı. Çok ufak teknik ayrıntılar bunlar.
Doğal karizmanız ile kıskanç dış mihraklarının oyununu bozup yeni hayranlarınız ile iletişim kurduktan sonra fark edeceğiniz ikinci nokta Call of Duty Modern Warfare oynadığınız. Ne Raccoon’un dar sokakları, ne de Avrupa’nın puslu havası var Resident Evil 5’te. Oyuna öğle saatlerinde, Afrika’nın bir köyünde başlıyoruz. Büyük bir kısmı da gündüz geçiyor. Daha önce de dediğim gibi, bunun bir co-op aksiyon oyunu olduğunu kabullenmeniz lazım.
Resident Evil 5 görsel olarak dönemin başarılı örneklerinden olsa da çevre etkileşimi konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil. Ortamlar bu kadar gerçekçiyken kurşun geçirmez halılar, el bombasına osuruk muamelesi çeken masalar oyundan kopmanıza sebep oluyor. Bir de oyunda bir remaster sendromu var sanki. Ana karakterlerimizin üzerindeki kaplamalar gayet kaliteliyken çevre detaylardan yoksun ve düşük çözünürlüklü kaplamalara sahip. Çok büyük problem değil tabii bu ama ara ara göze batıyor.
Özellikle başlarda size batması muhtemel bir başka şey kontroller. Kontrolleri dördüncü oyuna benzese de farenin garip bir hızlanması var ve ayarlardan kapatmamız mümkün değil. Kontrolcü ile hareket etmek genel olarak daha kolay olsa da bu defa hedef almak zorlaşıyor. İkisi ile de oynamayı denedim ve hiçbirisinden memnun kalmadım.
Hikaye olarak bazı yan oyunlar (ve Code: Veronica) kadar kötü olmasa da aklımızı başımızdan alacak bir durum yok. Chris Afrika’nın bir köyüne bio terörizm iddialarını araştırmak için geliyor ve dıj mihrakların tuzağına düşüp dördüncü oyundakine benzeyen, majini denilen yaratıkların saldırısına uğruyor. Sonra Jill’ın ölümü, Wesker’ın büyük planı, aktif yanar dağının içinde Cüneyt Arkın’ı gururlandıracak kaya yumruklama egzersizleri derken eğleneceğimiz, ama bitirir bitirmez ayrıntılarını ve içindeki karakterleri unutacağımız bir maceraya atılıyoruz.
Karakter demişken, dördüncü oyunda en çok akılda kalan karakter, the Merchant bu oyunda yok. Alışverişlerinizi bölüm aralarında, bir menü aracılığı ile yapıyorsunuz. Benzer şekilde eşyaların envanterdeki konumlarını da düşünmek zorunda değiliz. Envanterimizde toplam dokuz yer var ve bir şey her zaman tek bir yer kaplıyor. Bunun oyun ortasında durup envanterde tetris oynamak suretiyle arkadaşımızı bekletmeyelim diye yapıldığını tahmin ediyorum.
Başlığa dikkat ettiyesniz Gold Edition diyor. Peki bu ne demek? Bu oyun DLC’lerin yayılmaya başladığı bir dönemde çıktı ve çıkan bütün DLC’ler bu versiyona dahil demek tabii ki. İyi ki de dahil çünkü bana sorarsanız bu iki DLC’nin ana oyundan çok daha güzel olmuş.
İlki Lost in Nightmare isimli çok başarılı bir DLC. Jill’ın başına ne geldiğini anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda seriyi sevenlere bir nostalji şoku veriyor. Şok diyorum çünkü bir saat gibi bir sürede bitebiliyor. Ama bu bir saat içinde ilk oyun bu motor ile geliştirilseydi nasıl olurdu sorusunun cevabını net bir şekilde alıyoruz. Ağır tempolu, gerilimli, bulmacalı güzel bir içerik olmuş kendisi.
İkinci DLC ise Desperate Escape. Hikayenin tadını kaçırmamak için ayrıntılara girmeyeceğim, ama Lost in Nightmares’ın aksine bu DLC sonuna kadar aksiyona abanmış. Üstümüze gelen sonsuz düşmanlarla savaşırken anahtar aramak ve hayatta kalmaya çalışmak oldukça eğlenceli olmuş. İkisi de DLC’lerin nasıl olmasın gerektiğinin dersini veren başarılı ek içerik paketleri.
Gelelim en önemli soruya: Resident Evil 5’i oynamalı mısınız, günümüzde gideri var mı? Resident Evil 4’ü sevdiyseniz ve birlikte oynayacağınız bir arkadaşınız varsa cevap kesinlikle evet. Tek başınıza da bitirmeniz mümkün ancak alacağınız zevk epey azalacaktır. Bir korku oyunu veya eski Resident Evil tadını arıyorsanız o halde aramaya devam edin. Bu böyle bir oyun değil.
Filed under: Oyuncunun Notları - @ January 15, 2022 8:23 pm
Tags: İnceleme, Korku, Resident Evil, Aksiyon, Co-op